“Ey efendiler, sorgulamayan insan cahildir. Sorgulatmayan ise zalim !” Büyük Atatürk her konuda olduğu gibi, zulüm ve zalimlik konusunda da bize yol gösteriyor.
Halkın beyninin hurafelerle doldurulduğu ve hızla bir geriye gidişin söz konusu olduğu dönemlerde, “cehaletin” en büyük sorun olduğunu saptayan ve insanların sorgulamalarını isteyen bu büyük kişiliğin işaret ettiği olayları ne yazık ki, bugünlerde de yoğun bir şekilde yaşıyoruz.
İnsanlarımız, bugün de sorgulamaktan uzak, sorgulatmayanların boyunduruğu altında yaşamlarını sürdürüyorlar.
Halinden hiç de memnun olmayan, geçim sıkıntısı içinde inim inim inleyen milyonlar, “neden bu haldeyiz” diye sorabilseler, sorgulayabilseler, belki kurtuluşlarını gerçekleştirecek atılımları yapabilecekken, boyun eğen, korkan, susan, pusan ve sindirilen bir yaşamı tercih etmektedirler.
Hakkını arayabilmekten hızla uzaklaşan toplumda doğal olarak sorgulama yeteneği de azalmaktadır. Sorgulayamadıkları için de cahilliklerini katmerleştiren kitlelere sorgulatmamak için elinden geleni yapanlar zamanla zalimleşmektedirler. Oysa, zalimlere karşı direnmek, hak aramak, hak istemek, onurlu bir toplumun birincil görevlerinden olmalıdır.
Ne yazık ki, zalimleri korkaklar yaratıyor. Korkaklar, pustukça zalimlerin zulmü o denli artıyor. Korkan kitleler bir bilebilseler zalimlerin en ödlek, en korkak kişiler olduklarını belki de tavırlarını ve kaderlerini değiştirebilirler.
Şimdilerde yeni Hızır Paşalar türemektedirler. Hızır Paşaların zulmü artık arşı aşmıştır. Gerçi her doğan gün yeni umutları da beraberinde getirir. Bakarsınız, günler bize yeni yeni Pir Sultanlar gönderir ve zulme karşı haykırırız.
Zalimler aslında korkak ve ödlektirler dedik. Doğru dedik. Hiç bir zalim, geceleri rahat uyuyamaz. Korku onları tutsak almıştır. Korkularından zulümlerini artırırlar. Zulümleri artırmak ise insanları daha çok ezmektir. Onlar insanları ezdikçe korkularından arınmaya çalışırlar. Heyhat arınamazlar. Korktukça baskıları artırırlar. Mengene sıkışır. Ancak, bir gün gelir patlayıverir. Hiç bir diktatör seçimle gelip seçimle gitmemiştir. Adı üzerine diktatör. Dünyanın kendine baki olduğunu sanacak kadar zır cahildir diktatörler.
Çünkü, C.C.Colton’un dediği gibi, “Zalimler, aklı zincirlemenin yolunu bulamamışlardır”. Bulamayacaklardır da.
Bugünlerde, Tevfik Fikret gibi, “Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa; hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır”. diye haykırmak istiyorum. Ama, görünen o ki, biraz daha zamana gereksinimiz var. Çünkü, sanki zulmü kabullenmiş bir halka karı karşıyayız. Onlara Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur” sözünü hatırlatmanın tam zamanı. Tam zamanı da kimler hatırlatacak.
Konu biraz dağıldı. Farkındayız. Dünyada tutuklu gazeteci sayısı bakımından önde gelen bir ülkeyiz. Ben şahsen gurur duyuyorum. Dünyada ikinci olmaktansa, Türkiye’de birinci olmak iyidir mantığıyla.
Bizim gazeteciliğe başladığımız yıllarda, simit çay gazeteciliği vardı. Yat, kat dolar akla bile gelmezdi. Bu dönemde, yandaş olup bunlardan yararlanmak etik sayılıyor. Haberler parayla yazılıyor, karalamalar manşet oluyor. Gerçeği yazmak, insanları uyandırmak amacı unutulmuş. Bunların kimisi dünyalıklarını oluşturmak için kimisi de biat ettiği için bu konumdalar. Oysa, gazeteci boyun eğmez. Boyun eğerse gazeteci olamaz.
Adam, her türlü pisliği yapmış. Hırsızlık, arsızlık, dolandırıcılık vs. vs. Gün gelmiş belli makamlara seçilmiş. Bir gazeteci, bu zat-ı muhteremin geçmişine ilişkin haber yapınca zıplamış doğal olarak. Hırsızları soruşturma komisyonunun başına getirilmiş ( !) muhterem kendisi de eski bir hırsız olduğu için soruşturma yerine olayları unutturma, kapatma yoluna gitmiş doğal olarak. Bunu irdeleyen gazeteci için her türlü baskıyı kullanmış. İşinden etme pahasına…
Yazıyı biraz dağıttığımızın farkındayız. Kafa karışık olunca, böyle zırvalıyoruz işte… Gerçi sadece bizim değil, Türkiye’nin kafası karışık.
Tek bir soru soruyoruz okura… Bu ülkede hırsıza hırsız denemez mi?
Denemez derseniz, zulme boyun eğmeye devam edersiniz….
Yanıt bırak